Özleminle dolu yüreğimde inceden bir sızı duymuştum. Kapanan gözlerim de leyleklerin kanatları, burnumda tüten şemamok (kokulu süs kavunu) kokusu, diclenin haykırarak çağlayan sularının sesi yankılanmıştı kulaklarımda.
Bismil diye bir sevda tütmüştü düşlerimde. Uzun yollar kısalmıştı ve bedenimi ansızın sende bulmuştum.
Sevda leylekleri direkleri mesken tutmuş, seni gökyüzüne haykırarak anlatır olmuştu. Bilirim geçmişin çamurlu izleri çıkmazdı aklımda. Sokakların karanlık geçmişine terk etmiştim olmazları. Siyah lastik papuçları unutmuştu ayaklarım. Boyası çıkmıştı ellerimden ayakkabıların, cilasından eser kalmamıştı pantolonumun dizlerinde.
Fabrikasından yeni çıkmış ateşli tuğlaları kamyondan indirmek için tutarken yanan parmaklarım artık bir mumun sıcağına bile dayanmaz olmuştu.
Geçmişin izleri geleceğimi takip ediyordu. Her sokak başına bıraktığım anılarım depreşiyordu aklımda. Her adımda bin hüzün doluyordu hayallerimde. Sokakların çamurlu geçmişi kilitli taşlara bırakmıştı anıları.
Bugünlerde bir başkasın ey Bismil.
Yine tezgahlarda zıplayan sazanlar. Çarşının ortasında kavurmalı çorba kokusu. Ve en güzeli de Sessizliği yaran çocuk kahkahaları.
Sabahın köründe kalkıp sütünü, yoğurdunu, domatesini, biberini satmaya çalışan beyaz tülbentli annelerin gözleri güneşi bekliyor. Hafiften gökyüzünü paylaşmaya çalışan işçi emekçi kadınlar.
Buğday, arpa, mercimek kamyonlarına komşu gelmişti. Artık mısırlar her köyün umudu olmaya aday. Her köşe başında fiyat araştırması yapan emekçi çiftçiler. Ellerinde yüzbinlerce lirayı bulan elektrik faturaları. Kara kara düşünen babayiğitler. Sene boyunca verdiği emeğine karşılık bulmak isteyen yorgun bedenler.
Kimisinin borcunu kapatma çabası. Kimisinin çocuğunun düğün telaşı. Kimisisin evine eşya alma hayali. Hepsinin gerçekleşmesi belki de biçtiği ürünün satışına bağlıydı.
Herkesin herkesi tanıdığı şehirde artık tanınanlar tanınmaz, tanıyanlar tanımaz olmuştu.
Tefeciler çaresizleri köle yapmış faizle para verip ömür boyu kendisine borçlu kılıp neredeyse onlar için birer çalışan olarak addetmişti. Doğmayan çocukların kuruşluk geleceğini dahi esir almışlardı. Bu ne bitmez bir acı, ne bitmez bir çile, ne bitmez bir gelenek.
Eskiden öyle miydi?
Sokaklar düğün şenlikleri ile coşardı. Gençlerin daha iyi folklor oynama yarışı, gece yarısına kadar yorulmayan halay başları vardı. Bir ekmek birde üzerine sana yağı ya da salça oldu mu bizden mutlusu yoktu. Şimdi her beş dükkandan biri ya kebapçı ya da dönerci. İki ekmek fiyatına bir döner yemeye çalışan okul öğrencileri.
Sen yine de benim için Paha biçilemez bir şehirsin Bismil.
Bakma seni bozmaya çalışan bozgunculara. Faize esir etmek isteyen faizcilere. Tüm mahsulünü elinden almaya çalışan elektrik soyguncularına. Bakma sen karamsar bakan kara kara gözlere.
Sen leyleklerin sevda yüklü kanatlarına güç vermiş bir şehirsin. Arıların peteklerine bal olmuş nadide bir çiçeksin. Kalbi heyecanla atan sevdalı gençlerin yüreğinde gizli bir aşksın. Sen benim için bir şehir değil, çocukluğumu hatırlatan bir anısın.
Şimdiler de belki geleceği elinden alınmış bir çocuksun. Seni ellerinden tutup kaldıracak bir dostu buluncaya dek hasretle bekleyecek bir mecnunum bilesin.
Sevgi ile kalın
Mehmet Sebih ALTUN
[email protected]